Hepimiz hayatımızın bir noktasında beslenme sorunlarıyla karşı karşıya kaldık. Dünyaya gözümüzü açtığımız andan itibaren dünyayla iletişimimiz meme aracılığı ile oluyor. Dikkat ederseniz bebekler her şeyi ağızlarına götürme eğilimindedir. Dünyayı tanıma çabamız buradan başlıyor. Beslenme ve psikoloji düşündüğümüzden çok daha fazla birbiriyle ilişki içinde.
Beslenmemiz, altta yatan duygular, inançlar, düşünce hataları, yoğun duygularla başa çıkma ve düzenleme ihtiyacı gibi birçok psikolojik faktörden etkilenir.
Maalesef günümüzde hayat zor. Bu zorluklar karşısında yoğun duygular yaşadığımızda, yemek yemek bu zor duygularla ve stres verici olaylarla baş etmenin en ulaşılabilir yollarından biri haline geliyor. Yemek yerken sentezlenen bazı hormonlar ile yaşadığımız zor duyguları geçici olarak rahatlatabilir veya geçici olarak bastırabilir. Ancak sonrasında bu bastırılmış duygulara çok daha büyük bir suçluluk duygusu eşlik eder ve daha büyük bir duygusal açlık hissi yaşanır. Ve bu giderek kısır bir döngüye dönüşür.
Yo-yo sendromu beslenme açısından da önemli bir noktadır. Peki bunun anlamı nedir? Yo-yo adlı oyuncağı hiç duydunuz mu? Bıraktığınızda aşağı iner, çektiğinizde ise orijinal konumuna geri döner. Aynı şey yo-yo diyeti için de geçerli. Kişi her zaman bir diyettedir. Diyetler değişir ancak diyette olma hali değişmez. Hızlı bir şekilde kilo verir, ancak hızlı bir şekilde de kiloları geri gelir. Bu duruma verilen isim aslında bu. Beslenmenin fizyolojik kısmı da diğer önemli bir noktadır. Vitamin ve mineral eksiklikleri algı bozukluklarını önemli ölçüde artırmaktadır. Seanslarımızda da kendimizle iletişimi sürdürme ve bu zor duygularla baş etme yeteneğimizi, zaman ayırıp şefkatle hareket ederek güçlendirmeye çalışıyoruz.
Hayatın kontrol edemediğimiz kısımları da var, kontrol edebildiğimiz kısımları da. Ve aslında düşündüğümüzden daha fazla kontrole sahibiz. Bazen bazı insanların bizden daha şanslı olduğunu düşünebiliriz. Bu aslında o kişilerin şanslı olmasından ziyade hayatlarının sorumluluklarını alabildiklerini göstermektedir.
Bir şey ne kadar sertse o kadar çabuk kırılır. Buğday tarlalarını getirin gözünüzün önüne. Yere kadar yatar buğdaylar esintide. Ancak esnek oldukları için kırılmazlar. Bizim zihin yapımız için de yanı şey geçerli. Amacımız hata yapmaktan kaçınmak değil, hataları telafi edebilmektir. Kendi yaşam tarzımıza uygun bir şekilde beslenme tarzımızı oluşturmak ve kendi ritmimizi, dengemizi yakalayarak otantikliğimize kavuşmak… Bunun yapı taşlarını ise psikolojik olarak esnek bir çerçeve oluşturmak ve kendimize şefkatle davranmak çok oluşturmaktadır. Hadi kendimizle yüzleşelim ve kabul edelim…
KVKK “Kişisel Verileri Koruma Kanunu” Aydınlatma metnini okudum onaylıyorum.