Ben Neden...?

Ben Neden...?

Arama motorlarında geçtiğimiz yıl içerisinde en çok aranan başlıklar listelendi ve arananlar oldukça dikkat çekiciydi. Açıklanan liste içerisinde “Ben neden” ile başlayan;‘ben neden sevilmiyorum?’,‘ben neden böyleyim?’, ‘ben neden yalnızım?’, ‘ben neden yaşıyorum?’, ‘ben neden çirkinim?’, ‘ben neden doğdum?’, ‘ben neden dışlanıyorum?’, ‘ben neden eziğim?’, ‘ben neden ağlıyorum?’, gibi sorular en çok aratılan başlıklar arasındaydı.

“Ben niye böyleyim?’’ sorusunu neden mi soruyoruz sıklıkla? Kendi kendimize yabancılaştığımızda davranış ve düşüncelerimizle çeliştiğimizde ortaya çıkan bu sorular aslında bir yardım çığlığı. Peki, böyle bir sorunun cevabı var mı? Siz gerçekten bir cevap istiyor musunuz? Ya da bu cevaba hazır mısınız? Kendi nefesiniz, var oluşunuz ne hissettiriyor size? 21. Yüzyıl toplum hayatı insanları daha hızlı, daha robotik olmaya zorlamakta. Durup dinlenmeye zaman yok. Bu koşuşturmalar içinde zorlanıyoruz, kendimizi ve hayatı sorguluyoruz bir yandan da sorumlulukların sırtımızdaki yüküyle.Bireyin tehdit altında olduğu, anlamsız bir varlık haline geldiği, topluma uyum sağlayamaması neticesinde yabancılaştığı, benliğini kurtarmak ve özüne ulaşmak istediği bir zamandayız.

Bu sorular aslında köklerinden kopmuş, geçmişe ve geleceğe dair güvenini yitirmiş, topluma ve kendine yabancılaşmış, mutsuz fakat ileri derece düşünebilme yetisine sahip bireyin kendini oluşturma çabası olarak değerlendirilebilir. Bu sıkışmışlık içinde kendimizi kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyayız. Bir yanımız isyan etmek istiyor, bir yanımız ise her şeyi bırakmak. Ortaya çıkan sonuç ise kendimizi her şeyden soyutlar halde kendimize yabancı, kaygılarla taşan bir ben.Kaygıların temelinde insanın kendini anlamlandırma arayışı yatıyor ve bunun kolay bir iş olmamasından dolayı da yaşamını sağlıklı devam ettirme konusunda zorlanıyoruz. Bu zorlantı karşısında kendimizi anlamsız bir hayat içerisinde buluyoruz. Bu durum ile karşı karşıya gelme, insanda bir irkilme ve tiksinme hali vücuda getirmektedir, Sartre, buna “bulantı” adı vermektedir. İnsan, bir yandan varlığın bütün ağırlığını kendi omuzlarında hissetmektedir; diğer yandan da onun bir saçmalıktan ibaret olduğunu kavramaktadır. Bu, insan için bir varoluşsal sıkıntı halini almaktadır.

Akılla ruhun çatışmasından doğan sonuçlar var. Durmadan kendi kendiyle çelişme hali… Bir gün şık, temiz, düzgün, bir gün perişan, kirli, dağınık, bir gün yalnız kişi onun dışında değer, kuvvet yok, akşama toplum işte tek varlık diye haykırıyoruz. Bazen kalabalıkların arasındayken,bazentek başına kalabilmek için her şeyi yapmak istiyoruz. Bu paradoks arasında sıkışan 21. yüzyıl insanının savaşı artık çok farklı…

Bu soruların diğer bir ucu ise“suçluluk”, kişi kendini görmüyor farkında değil. Aslında yine kendine yabancılaşma noktasına geliyoruz. Yaşadığımız şey bizden kaynaklı mı, yoksa dışarıdan bir kaynağı mı var? Bu soruyu sorduğunuzda vücudunuzda neler oluyor? Yeterince kendimizi anlama şansı vermiyoruz kendimize. İnsan çelişkilerini de anlayıp tanımalı. Belki de cevabı bulmak için ışığı kendi içimize çevirmeli, sadece bakmak yerine görmeliyiz.

Bu konu aslında yazarların, yönetmenlerin uzun yıllardır odağında olan ve içselleştirdikleri bir mevzu. Aşağıdaki bazı örnekler belki size de iyi gelir…

  • “Verecek bir yanıtım yoktu. Başarısız oldum. Verdiğim tek yanıt, kaçmak oldu. Neden ben böyleyim? Bu noktaya nasıl geldim?” (Kinyas ve Kayra-Hakan Günday)
  • "Ben neden böyleyim albayım? Üzülme, biz emekliyiz, seni hoş görürüz. Ben de kendimi hoşgörüyle karşılamak istiyorum albayım Uğraştıkça daha derin bir bataklığa gömüldüğümü hissediyorum.” (Tehlikeli Oyunlar-Oğuz Atay)
  • “Oblomov neredeyse ağlayacaktı. Sordu kendi kendine; Sahi! Neden böyleyim ben? Tekrar başına çekti yorganı. Başkaları gibi yaşayamamasının sorumlusunu boşuna aradıktan sonra içini çekti, gözlerini kapadı, birkaç dakika sonra uyku yavaş yavaş tekrar çökmeye başladı üzerine.” (Oblomov-IvanGonçarov)
  • “Korkunçtu, gerçek anlamda korkunçtu. Eğer bu durum uzayıp gitseydi, kendi kendine cevap veremeyecekti. Ama, Tanrım! diyordu, ben neden böyleyim? Neden bu olduğum gibiyim? Gerçeklikle karşılaşınca, her şey, bulutlar içinde kaybolan, güçlü olma niyetlerine dönüşüyor.”(Miguel de Unamuno)
  • "Ben neden böyleyim acaba? Değerli olanın farkına vardıkça neden bataklığıma daha çok gömülüyorum?" (Yeraltı-Zeki Demirkubuz)

Buraya kadar geldiyseniz adım atmaya hazırsınız demektir. Hem duygularımıza hem de vücudumuza yönelik farkındalık geliştirebilmek belki de kendimize yapabileceğimiz en iyi şey. Ancak bu farkındalık eleştiri noktasına gelmemeli. Arkadaşınıza gösterdiğinizden daha çok özen, şefkat ve koşulsuz kabulü hak ediyorsunuz. Bunu kendinize verebilmek… Evet zor çünkü alışılmadık tamamen yabancı ama deneyebiliriz. Ne kaybederiz ki? Bir adım ha gayret! Bu yazının da sonuna geldiğimize göre sayfayı kapattığımız anda yeni bir nefesle kendimizi koşulsuz, şefkatle sarıp sarmaladığımız, sınırlarımızı aştığımız anlara doğru bir adım atalım. Hayat bir an, o da bu an!

Katkı olması dileğiyle…

Uzman Klinik Psikolog
Aslıhan Kurt

Bize Ulaşın