Kronik Yas

Kronik Yas

Ölüm, insanlığın karşısında hiçbir şey yapamadığı ve telafi edemediği gerçek; yas ise sonucunda duyduğu acının en somut halidir. Bu acıyla birlikte kişi bir kayıp yaşadığında birçok duyguyu beraber yaşar. Yaşanan duygular altında kalıp nefes alamaz hale gelene kadar sürer bu durum. Bir yandan da hayatın olağan akışı içinde gelişen bir süreçtir yas. Kişi kaybına rağmen hayata devam etmeye çabalar. Bireyin yas tepkileri bir uzlaşmadan, ciddi kriz tepkisine kadar değişebilir. Her kişinin yaşadığı yas süreci ve kayba verilen tepkiler kendisine özeldir. Yas, içinde pek çok boyutu barındıran zorlu bir süreç olsa da bir hastalık değildir. Kayba karşı gelişen doğal bir tepkidir.

Sevilen birinin kaybının ardından gelişen doğal sürecin sonunda bireyler yeni bağlar ve ilişkiler yoluyla yaşamını yeniden yapılandırmalıdır. Buna karşın süreç tersine işlerse, yas süreci tamamlanamaz ve bireyin işlevselliğinde belirgin bozulmalarla sonuçlanabilir. Bu bozulmaların olduğu ve kişinin yasın belirli bir evresinde takılı kaldığı yas türü olan “kronik yas” en sık görülen yas türlerinden biridir. Kronik yasta kişi kendisini o kadar bunalmış hisseder ki, uyumsuz davranışlara başvurarak keder duygusunu daha da arttıran bir döngüye girmiş olur. Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nda (DSM-5) kronik yas; kaybın ardından en az 6 ay geçmesine rağmen kişinin yaşam alanlarındaki işlevselliğin giderek bozulması olarak tanımlanmıştır. Yas tutmanın artık ilerlemeden bir noktada kalıp sürekli yas tutma halini almasıdır.

Kayıp sonrası oluşan acı derinleşerek yoğunlaşır. Yaşanan kaybın arkasından gelen suçluluk, yalnızlık, hayatın anlamsızlığı üzerine sorgulamalar ve daha önce yaşanan sorunlar yas sürecini olumsuz yönde etkileyebilir. Bu süreçte kişilerde beklenmedik, abartılmış, çok fazla uzamış tepkiler veya donma hali görülebilir. Belirtiler genellikle yadsımayla ilgilidir ve bireyler kaybın gerçekliğini kabul etmekten kaçınmaktadır.

Yasın süreçleri;

İnkâr aşaması: Kişilerin beklenmedik bir kayıp karşısında yaşadığı şok halidir. ‘Ölmüş olamaz’ veya ‘bunu ben yaşamış olamam’ şeklinde tepkiler bu aşamada doğal karşılanır. Bu süreç, içinde olduğu durumu inkâr etme üstüne kuruludur.

Öfke aşaması: İnkâr aşamasından sonra insanlar yaşadıkları kaybın hayal kırıklığı ile öfke aşamasına geçerler. Kaybettikleri kişiler ile yapamadıkları şeyler için yoğun bir pişmanlık ve bir daha yaşayamayacakları için öfke duymaya başlarlar. Hayata dair sorgulamalar, bir günah keçisi ve suçlu arama isteğiyle ‘neden ben’ sorusunu sıkça sorarlar.

Pazarlık aşaması: Kaybedilen kişinin geri dönebilmesi için yaratıcı ile pazarlığın yapıldığı aşamadır. Genellikle bu tutumu artık ölüme yaklaştığını hissettiğimiz hastalık sürecinde olan yakınlarımıza karşı gösteririz.

Depresyon aşaması: Kaybettiği kişinin geri gelmesi konusunda yapabileceği bir şeyin olmadığını anlayan kişi kaybın verdiği çaresizlik duygularını hissetmeye başlar. Kayıp gerçeğini hayatına alır. Birey bu aşamada kendisini oldukça isteksiz, enerjisiz ve yorgun hissedebilir.

Kabul aşaması: Ölüm hayatın parçası ve gerçeğidir. Bizim müdahale alanımızın dışında olduğu için onu kabul edip barışmak en sağlıklısıdır. Sevilen insana minnet ve şükran duymak, yaşanılan güzel anıları yâd edebilmek, yaşamın o olmadan da devam edebileceğinin farkına varmak bu aşamada gerçekleşir.

Terapi sürecinde, kişinin yas sürecini doğal akışı içinde yaşayabilmesi; kayıpla ilgili duygularını çalışmak, baş etme becerilerini geliştirmek, günlük yaşamdaki işlevselliğini geri kazandırmak temel terapi hedefleri arasındadır. Terapide EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme), Bilişsel Davranışçı Terapi ve Duygu Odaklı Terapi gibi ekoller kullanılabilmektedir.

Bize Ulaşın